Mart ayından beri covid’le savaş halindeyiz. Dünyanın bir ucunda çıkan virüsün hayatımızı bu kadar derinden etkileyeceğini söyleseler kendimizi ya bir bilimkurgu filmi izliyor ya da ütopik bir romandan satırlar okuyor zannederdik. Ancak her gün virüse dair yaşadıklarımız ne bir film sahnesi ne de bir romandan sayfa. Acı gerçekle yüz yüzeyiz. Ve bu durum ne kadar sürecek onu da bilmiyoruz.
Salgın hayatımızdaki birçok dengeyi kökünden sarstı. Artık bildiğimiz numaralar işe yaramıyor. Oyunu onun istediği kurallara göre oynuyoruz. Birçok sektörde sözü eline almış durumda. Eğitim de bunlardan biri. Uzun süredir uzaktan eğitime uyum sağlamış durumdayız. Bile isteye yapmadığımız lakin bir anda kucağımızda bulduğumuz online eğitime dair öğrenci gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Önce EBA TV kanallarıyla uzaktan eğitim hayatımıza girdi. Öğrenciler televizyon üzerinden derslerini takip etti. Bu sürede fazla yoğun olmasa da ana derslerle öğretmenler de öğrencilerini Zoom genelinde online toplantı araçlarıyla desteklediler. Televizyondan ders dinleme heyecanı, okula gitmeden eğitimine devam etme avantajı insanları nice zamandır evden çalışma arzusuna kavuşturdu.
Zoom’la Gelen Yorgunluk
Zamanla Zoom üzerinden verilen derslerin sayısı da arttı. Okulun normal programı birebir online derslere uygulandı. Özel okullarda veliler verdikleri ücretin karşılığını alabilmek, devlette ise öğretmenler ek dersi hak etsinler diye bu uygulamaya gidildi. Öğretmen ve öğrenciler günde 7-8 ders, haftada ise 35-40 ders ekrana mahkûm edildiler. Zamanla öğrencilerin derse katılımları azaldı. Derslere ilgileri giderek düştü. Hem veliler hem de öğretmenler öğrencileri ekranda tutma derdine düştüler.
Canlı derslerde kamera açılmaması önerildiği için öğrencilerin yüzlerini görmüyoruz. Sınıf ortamında olduğu gibi öğrencilere müdahale edemiyoruz. Ruh hallerini saptayamıyoruz. Sabahleyin kalkıp dakikalarca halıyı izlediğimiz gibi ekranları izlemeye devam ediyoruz. Hatta mikrofonları da kapalı olduğu için orada olup olmadıklarını bile bilemiyoruz. Eskiden okuldan kaçmak için arka kapıyı kullanan gençler şimdilerde canlı derste kamera ve mikrofonu kapatıp gidiyor. Cihaz kendi başına ders dinlemeye devam ediyor. Klonlanmış gibiler.
Ne Hissediyorlar?
Çocukların hayata, salgına ve derslere dair neler hissettiklerini bilemiyoruz. Endişelerine merhem olamıyoruz. Yüzlerine bakıp o günkü ruh hallerinin nasıl olduğunu, ailelerinin ne durumda olduğunu, evde neler yaşadıklarını, bugün kendilerini nasıl hissettiklerini bilmiyoruz. Bu bizi öğretmenler olarak üzüyor. Zira derste yoklama alırken ben öğrencilerimin “Here!” sözlerindeki ses tonlarından o gün nasıl olduklarını kolaylıkla anlayabiliyordum. Ona göre dersimi düzenliyordum. Uzaktan eğitimde bu durum pek kolay değil.
Sadece teknolojik imkânı olanlar dersimize giriyor olması salgının hayatımızda açtığı bir diğer yarayı da gündeme getiriyor. Online eğitimde fırsat eşitsizliği. Evinde bilgisayarı olan, tablete sahip veya ebeveynlerinden birinin telefonu varsa derse katılıyor çocuklar. Tabi sadece bunların olması da yetmiyor. Evde internet veya telefonda internetin olması da gerekiyor. Bunların olmaması veya sınırlı olması da öğrencilerin derse katılımlarını etkiliyor. Son birkaç aylık internet kullanımıma baktığımda, evde iki öğrenci ve bir öğretmen olarak ortalama aylık 250GB’ın üzerinde internet kullanmışız.
Bir dizüstü bilgisayarım ve telefonum olduğu halde ikinci çocuğumun dersleri ablasıyla çakıştığında bir öğretmen olarak yeni bir cihaz bulmakta hayli zorlandığımı belirtmek isterim. Yeni bir cihaz almaya kalksanız da döviz kurunun artmasına bağlı olarak cihaz fiyatlarının astronomik rakamlara çıktığı için hayli zorlayıcı oluyor.
Korkularına Merhem Olamıyoruz
Bu süreçte gördüğüm diğer bir nokta ise çocukların korkularına ortak olamamamız. Çocukların salgına dair neler hissettiklerini bilemiyoruz. Öğrencilerin duruma çabuk uyum sağladıklarını söyleyebilirim. Yetişkinler kadar bunu kendilerine dert edinmediklerini biliyorum. Ancak ruh dünyalarında sosyal hayattan, sevdiklerinden, arkadaşlarından ve oyunlarından kopmalarının yarattığı travmanın boyutlarını tahmin bile edemiyorum. Salgın doğal olarak hepimizin hayatından birçok şey götürdü. Anaokuluna, ilkokula, ortaokula, liseye veya üniversiteye başlayan gençler neredeyse ikinci yıllarını uzaktan okumak durumunda kaldılar. Bu durum onları nasıl etkiliyor net olarak görebilmiş değiliz maalesef.
Bir öğretmen olarak uzaktan eğitimde elimden geldiğince öğrencilerin bu süreçte neler hissettiklerini anlamaya, korkularına merhem olmaya ve öğrenme yolculuğunu daha heyecanlı hala getirmeye gayret gösteriyorum. Bu sürecin çocukların hayatında onulmaz yaralar açmasını istemiyorum. Umarım tez zamanda eski günlerimize döneriz dileğinde bulunuyorum.
Sağlıcakla kalınız.