Mart ayından beri Wuhan’ı kendi köyümüz kadar ezberledik artık. Yalnız bu köydeki âdetler bildiğimiz gibi değil. Salgınla birlikte değişen hayatımıza şöyle uzaktan göz atma şansımız olsaydı kendimizi bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi hissedebilirdik. Ancak işin acı tarafı tüm bunların gerçek olması. Bile isteye yapmasak da salgın hayatımızdaki birçok şeyi değiştirdi.
Maske Yüzümüze Yapıştı
Doktorların ameliyat yaparken kullandıkları maske resmen yüzümüze yapıştı. Olur da hata kaza maskesiz dışarı adım atarsak kendimizi çıplak hissediyoruz. Hem kendi sağlığımız hem de başkalarının sağlığı için maske takmayı öğrendik. Takmazsak cezası bile var. Maske, zorluklarını da beraberinde getirdi. Nefes almak zorlaşıyor. Nefesinizi sıcak sıcak burnunuza üflüyorsunuz. Hele bir de gözlük takıyorsanız, soğuk havalarda buğudan önünüzü göremiyorsunuz.
Sosyal Mesafe Kavramı
Mesafeli insanları “soğuk nevale” diye tabir ederken bir gün bunun hayatımıza, sosyal ilişkilerimize yapışıp kalacağı aklımızın ucundan bile geçmezdi. Ancak en sevdiklerimize bile sarılamıyor, onları öpemiyoruz. Selamlaşırken ya dirseklerimizi ya da ayak parmak uçlarımızı dokunduruyoruz. Birbirimize 1,5m’den fazla yaklaşamıyoruz. Dokunmaktan korkuyoruz. Virüsü sevdiklerimize bulaştırırız ve onların ölümlerine neden oluruz diye endişe ediyoruz. Misafirlikler iptal edildi. Cuma namazları açık alanlarda ve aralıklı saf tutularak kılınıyor. Karantinaya çıkan birini görsek neredeyse yolumuzu değiştireceğiz. Pozitif kavramının bu kadar negatif etki yaratacağını kim, nereden bilebilirdi?
Sabun, Kolonya ve Dezenfektan Üçlüsü
Temizlik konusu virüsle hiç olmadığı kadar hayatımıza girmiş durumda. Dışarıdan gelince ellerimizi sabunlamak ve kolonya veya dezenfektan sürmek gündelik ritüellerimiz haline geldi. Hatta üstünü çıkarmayıp ellerini sabunlamayıp ve kolonya sürmeyeni yanımıza yaklaştırmıyoruz. Ellerimiz bu süreçte tarihte hiç olmadığı kadar sabun ve kolonyaya maruz kaldı.
Sokağa Çıkma Yasağı
Ancak darbe zamanlarında gündeme gelen ve büyüklerimizden dinlediğimiz sokağa çıkma yasağı veya sokağa çıkma kısıtlaması literatürümüze girdi. Hatta hangi saatlerde sokağa çıkılıp çıkılmayacağına dair internet siteleri bile kuruldu. 20 yaş altı, 65 yaş üstü bu sınırlamalardan genelde nasibini en çok alanlardı. İlki virüsün bulaşmasını kolaylaştırıyordu, diğeri ise virüsü atlatmakta zorluk çekiyordu. Gece sokak kısıtlamalarından bu iki grupta olmayanlar da nasibini aldı. Salgın bitene kadar da bu kısıtlamaların ardı arkası kesilecek gibi değil.
Vaka Sayıları
Her akşam televizyonlarda eskilerin ajans dinledikleri gibi Sağlık Bakanı’nın ağzından dökülen virüse yakalanan, test yapılan, hastaneye yatırılan, ölen ve taburcu olanların sayılarını korkuyla izliyoruz. O yeşil zemindeki beyaz rakamlar birer mermi gibi beynimize saplanıyor. Korkuyoruz. Endişe ediyoruz. Hele hele virüse yakalanan, karantinaya alınan veya ölenler artık ilçemizden, mahallemizden ve yakınlarımızdan olmaya başlayınca çemberin gitgide daraldığını, yürek sesimizin ekrandaki sese karıştığı korku filminde olmadığımızı bir kere daha anlıyoruz.
Yeni Kavramlar
Toplu alanlara, meydanlara ve semt pazarlarına girişlerde, otobüslerde karşımıza çıkan Hes Kodu, salgın nedeniyle çalışamayanların aldığı Kısa Çalışma Ödeneği ve çalışanlara sağlanan Esnek Çalışma Modeli gibi kavramlar salgınla birlikte hayatımıza girmiş oldu. Eğitimde TV üzerinden eğitim ve Zoom gibi toplantı araçlarıyla yapılan uzaktan eğitimler de yerini aldı. Öğretmenler hiç kullanmadıkları kadar bilgisayar kullanmak zorunda kaldı. Ekran karşısında geçirdiğimiz süre gitgide uzadı. Eve kapanmayla birlikte ekran süremiz tavan yaptı. Ne yazık ki çocuklar da buna dahil oldu.
Neleri Özledik?
Dışarı çıkmayı özledik. Kafe ve restoranların kapanıp paket servise dönmesiyle dostlarımızla çay, kahve içmeye hasret kaldık. Kendimizi park, bahçe ve sokaklara atmayı özledik. Dışarıda rahat rahat dolaşmanın meğer ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Seyahat etmeyi özledik. Yüz yüze eğitimi özledik. Maça gitmeyi, spor yapmayı, sinemaya gitmeyi özledik. Dışarıda yemek yemeği, dostlarımızla çaya gitmeyi, onları evimize davet etmeyi özledik. Büyüklerimizi ziyaret etmeyi ve onlara doya doya sarılmayı özledik.
Mesai Kavramı Yok Oldu
Evden rahat rahat çalışırız derken bir anda kendimizi mesai kavramının olmadığı bir hengamenin içinde bulduk. Eskiden şikâyet ettiğimiz 8-5 mesai kavramını özledik. Zira covid’le birlikte normal mesai kavramı ve belli bir saatten sonra telefonla aramama ve SMS göndermeme kuralı da rafa kalkmış oldu. Sabahın köründen gecenin 2’sine kadar WhatsApp üzerinden millet rahat rahat mesaj gönderir oldu.
Canlı Yayınlar Arttı
Sosyal mesafe kavramı ortaya çıkınca bir araya gelemeyenler için görüntülü aramalar bir anda popüler oldu. Zoom üzerinden yapılan toplantılarda normal ofiste alıştığımız kıyafet kavramının yerine ev içi kıyafet aldı. Ekransız yemekler diye çabalarken kendimizi bir taraftan kahvaltı yaparken diğer taraftan Zoom’daki toplantımızda bulduk. Salgınla birlikte Instagram üzerinden canlı yayınlar hayli yaygın hale geldi. Eve mahkûm olan kesim çareyi kendini canlı yayınlara atmakta buldu.
Kapana Kısılmış Hissediyoruz
Evden çalışanlar gündüzleri çalıştıkları için, geceleri de sokağa çıkma yasağı olduğundan kendilerini eve kapanmış halde buldular. Hepimiz kapana kısmış bir kaplan hissine kapıldık. Ayakkabı giymeyi ve neredeyse yürümeyi unuttuk. İki ders arasında verdiğimiz onar dakikalık aralarda ya bir şeyler atıştırdık ya da pencereden melül melül dışarısını izledik. Bir süre kendimizi kitap ve filmlere versek de “belirsizlik hissi” ister istemez içimizi kemiren bir kurt. Umarım bu girdaptan bir an önce kurtuluruz. Yoksa salgın geçtiğinde “sosyalleşme” kavramını yeniden tanımlamak zorunda kalacağız.
Sağlıkçılar, Küçük Esnaf ve 2. El Oto
Bu süreçte en çok yıprananlar sağlık sektöründe çalışanlar oldu. Gece gündüz demeden mesailerine devam ettiler. Vaka sayılarının artmasıyla onların da yorulduklarını ve tükendiklerini görüyoruz. Sabırlar diliyorum. Her gün virüsle temas halinde olmak ve uzun mesai saatlerinin ne kadar yıpratıcı olduğunu anlamaya çalışıyorum. Kolaylıklar diliyorum.
Bir diğer kesim ise küçük esnaf, günlük çalışanlar ve sokaklar açık olduğu sürece kazanan esnaflar oldu. Hatta öğrencilerin yoğun olduğu bazı illerde kafeler ve apartlar tabelalarını indirdi. Üniversitelerin online eğitime geçmesiyle gençler de evlerine çekilince buralar boş kaldı. Kredi çekenler ve gelirini bunlara bağlayanlar için zor günler gözüktü.
2. el otomobil fiyatları 2-3 katına çıktı. Sıfır km araç bulunamazken 2. el bir hayli arttı. Hatta bazı 2. el araçlar sıfır km araçların fiyatlarını katladı. Velhasıl salgın otomobil piyasasını da döviz kurları gibi salladı. 70 bine aldığımız aracı 150 bine sattık diye sevinirken yeni alacağımız aracın çeyrek milyon olduğunun farkına ne yazık ki geç vardık.
Umarım ve dilerim ki bu salgın bir an önce son bulur ve bizler de normal hayatımıza geri döneriz. Zira bir tarafta ölüm korkusu diğer taraftaysa çıldırma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Sağlıklı günler dilerim.