Fatih Ekrem Bahadır
01

İSİM

Fatih Ekrem Bahadır

MESLEK

Yabancı Dil Eğitmeni

EPOSTA

mail@fatihbahadir.com

TELEFON

(+90) 532 603 77 22

01

Öğretmenlik Mesleği Bitmeyecek Ama Öğretmenliğin Tanımı Değişiyor!.. (Son Bölüm)

“Takım çalışması, sunum becerileri, zaman ve stres yönetimi derste ve kitap okuyarak geliştirilecek işler değildir!” diyor kitabınızda röportaj yaptığınız Erhan Erkut Hoca. Sahi biz bu becerileri eğitim sistemimizde çocuklara kazandırıyor muyuz?

Bu tarz beceriler bir dersin kazanımı olabilecek beceriler değiller. Bunlar belli bir kontekst içinde, belli bir bağlam içinde öğretilmesi gereken şeyler. Yani bir çocuk, bir proje içerisinde takımıyla etkili bir şekilde çalışmıyorsa, bunu “Takım çalışması nasıl yapılır?” diye oturup öğretemezsiniz çocuğa. Ama bunu sürekli yaptırmanız, ona sürekli deneyimletmeniz gerekiyor. Ve bunun pratiğinin hiç bitmemesi gerekiyor. Çünkü hayatın bir parçası. İşte farklı sunum tekniklerini öğretip ondan sonra uygulatmanız gerekiyor.

Zamanını verimli kullanabilmeniz için hayatın bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu sadece derste, kitap okuyarak öğretilecek bir şey değil ama bir yandan da derste öğretilecek bir şey. Her şeyin bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Bu becerileri hayatın, okulun bir parçası haline getirmemiz gerekiyor. Bu temel becerilerin her yere nüfuz etmesi gerekiyor.

21. yüzyıl becerilerini, tutumlarını ve değerlerini dikkate almamız gerekiyor. Bana göre zaten bunlar hedeftir. Bizim şu anki MEB kazanımlarımız ve müfredatlarımız aslında birer araç. Çocukların hayatta kullanacakları bu temel becerileri sahip olması için okul var. Yoksa bu MEB kazanımları zaten çocuklara bir altyapı oluşturmak için ya da bir çıkış noktası vermek için hazırlanmış şeyler.   

Liseden mezun olmadan öğrencilere mutlaka yapmalarını tavsiye edecekleriniz nelerdir?

Mutlaka bir sosyal sorumluluk çalışmalarında yer alması. Mümkünse bir staj programına dahil olması. Kendi okulunda değişim, farkındalık veya bir katkı/fayda yaratmaya çalışması. Bunun dışında bol bol kitap okuması. Ve arkadaşlarıyla belki farklı projeler üzerinde çalışıp geliştirmesi. Mutlaka bir proje üzerinde çalışması diyebilirim. Bir uzmandan, ilgi alanına dair belki mentorluk alması iyi olabilir. 

Biraz özel hayatınızdan bahseder misiniz?

3. sınıfa giden bir kızım var. Spor yapmayı seviyorum. Bir dönem müzik yaptım. Grubum vardı. Onun dışında okumayı ve yazmayı çok seviyorum. Yazmak benim en temel hobim. Yani sadece kitap yazmak değil, onun dışında her türlü şeyi yazmayı çok seviyorum. Uzun yıllar blog tuttum. Günlük yazdım. Yazmayı çok sevdim hep. O benim için çok güzel bir hobi oldu. Yüzmeyi çok seviyorum.

Açılın Ben Çocuğum kitabında Müjdat Ataman Hoca “Öğretmenlik, meslek olarak tercih edilebilirliğini çoktan yitirdi.” der. Sizce de artık öğretmenlik toplum nazarında miadını doldurdu mu? Öğretmenlik mesleğinin geleceği nasıl görüyorsunuz?

Bence hiçbir zaman öğretmenlik bitmeyecek. Çünkü insanların yüzyıllardır her zaman bir mentore ihtiyaçları oldu. Dolayısıyla öğretmenlik mesleği bitmeyecek ama öğretmenliğin tanımı değişiyor. Bence biz 200 yıldır aynı tanımı kullanıyoruz ve artık biraz eskidi bu tanım. Ve biz istemesek de bizim hoşumuza gitmese de şu an teknoloji bu tanımın değişmesi için bizi zorluyor. Çünkü kolayımıza geldi.

Bir tahtanın önüne çıkıp anlatmak hem kendimizi iyi hissettirdi çünkü sahne de olmak tamamen dopamin salgıladığımız alan. Ama teknoloji bize odağın öğrenci olduğunu yeniden hatırlattı. Yeni nesil hatırlattı. Dolayısıyla birazcık tanımını değiştireceğiz ve toplum da bu tanımı kabul edecek. Yani her şeyi bilen, her şeye hâkim öğretmen tanımının yerine yol gösteren, sorgulatan, kaynaklara ulaşımı kolaylaştıran, bir kolaylaştırıcı rolünü toplum da saygıyla karşılayacak.

Zaman içerisinde görecek diye düşünüyorum ama öğretmenin bu rolde kendini çok geliştirmesi lazım. O saygıyı kazanabilmesi için öğretmenin donanımlı olması gerekiyor. Yani eskisi gibi öyle yıllardır aynı şeyi anlatan öğretmenin yerine her gün yeni şeyler öğrenen, bilmediği şeyleri bile araştıran, bilmediği şeyler konusunda bile öğrencisini yönlendirebilen bir öğretmen gerekiyor.

O yüzden bu yüzyılın yeni bir öğrenci profili varken yeni bir öğretmen profili var. Bizim bunu kucaklamamız gerekiyor. Kucaklayabilmemiz için, toplumun bunu kabul etmesi için öğretmenin bu donanıma sahip olması gerekiyor. Kendini geliştirmesi gerekiyor.

Genç öğretmenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Kesinlikle her fırsatı değerlendirsinler. Mümkün olduğunca staj yapsınlar. Deneyim kazansınlar. Hemen sonuç gelsin istemesinler. Birazcık zamana ihtiyaçları var. Kendilerine biraz zaman tanısınlar. Hemen bir başarı, hemen bir yükselme ve hemen bir maaş artışı beklemesinler. Yani bunlar zamanla, yılmazlıkla elde edilebilecek sonuçlar. Hep alkışlanmak istemesinler.

Dış motivasyon yerine iç motivasyonlarını harekete geçirmeye çalışsınlar. Çünkü o dışarıdan aldıkları motivasyonlar, aferinler, maaş artışları; bunlar geçici dinamikler. Önemli olan kendi üretkenliklerini, kendi amaçlarını, hayattan beklentilerini çok iyi belirleyip o yolda ilerlesinler. Kendi hedeflerini bulsunlar. Fark yaratmaya çalışsınlar. Neden öğretmenlik yaptıklarını hatırlasınlar. Çocuklar için burada olduğumuzu hatırlasınlar. Çocuklar için yaptığımız her şeyin bizleri tatmin etmesi, mutlu etmesi gerekiyor. Bu bir iç motivasyondur. Bunu hatırlatsınlar kendilerine.

Konferanslara katılabilirler. Coursera’da ve Udemy’de online bir sürü ücretsiz eğitim var. Bu eğitimlere katılsınlar. Workshop’lara katılsınlar. Benim birçok networkte arkadaşlarım var. Her hafta ücretsiz eğitimler yapıyorlar. Bunlara katılsınlar. Yani bir sürü deneyimli insan, konuşmacı bu çalışmaları yapıyor.  Bence birazcık öğretmenler hazırı beklemeyip, yani genç öğretmenler, hazırı beklemeyip, bana bir şey öğretsinler diye beklemeyip, biraz kendilerini donatmaları gerekiyor.

Bir öğretmen ve yönetici olarak sizi heyecanlandıran, hayalinizdeki proje nedir?

Benim hayalimde bir akademi projem var. Beni çok heyecanlandırıyor. Ve birkaç senedir de onun altyapısını oluşturmaya çalışıyorum. Öğretmenler Akademisi projem ama bunu okulun içinde konumlandırmak istiyorum. Ama bunu okulun içinde bu akademiyi yaratmak ve lider öğretmenlerimi burada eğitmen olarak konumlandırmak istiyorum. Ve bu akademiye dışarıdan da katılımcıların katılabilmesini, eğitim alabilmesini ve gerekirse de öğretmen edinimini, öğretmen kazanımını da bu metotla yapmak istiyorum. Mesela bu beni çok heyecanlandıran bir proje. İELEV Akademi’yi bu anlamda 2 senedir hayata geçirdik. Yavaş yavaş bu adımları gerçekleştirecek gibi görünüyor.   

Bir öğretmen/yöneticinin bir günlük hayatı nasıldır?

Evet, oldukça yorucu. Pandemi öncesinden bahsetmek gerekirse, tabi ki güne çok erken başlıyoruz. Okulun bir rutini var. O rutini takip ediyoruz. O rutin içerisinde de mümkün olduğunca çocukla ve öğretmenle birlikte olmak gerekiyor. Hani odada daha az oturmak gerekiyor. Daha çok dolaşmak gerekiyor. Mümkünse derslere girip dersleri gözlemlemek çok faydalı olabiliyor.

Koridorda, yemekhanede öğretmen ve öğrenciyle sohbet etmek, yani uzun toplantılar yerine o havayı solumak gerekiyor. Hani birilerinin size gelip ne yaptıklarını anlatmalarının yerine, sizin neler yaptığını kendi gözlerinizle görüp onları dinlemeniz gerekiyor. Ve o işi yaparlarken görmeniz gerekiyor. Bence liderliğin en can alıcı noktası bu.

Ulaşılabilir olmanız gerekiyor. Kapınızın her zaman açık olması gerekiyor. Dolayısıyla yöneticinin dinamik bir günlük rutini olmalı. Öğretmenin yöneticiye çok rahatlıkla ulaşabiliyor olması gerekiyor. Uzun toplantıları biraz kısaltmak gerekiyor. Mümkün olduğunca bu şekilde yapmaya çalışıyorum.

İyi bir ekip çalışması oluşturmak gerekiyor. Farklı ekiplerle bir arada olmak gerekiyor. Çok hiyerarşik yapıda olmaması gerekiyor. Bizim çalışma rutinimiz aslında 24 saat. Yöneticinin sorumluluğu çok yüksek olduğu için hem çocuktan hem öğretmenden hem de çalışandan siz sorumlu olduğunuz için o sorumluluk sürekli devam ediyor. Yani bir mesai kavramı yok. Pandemi öncesinde de böyleydi. Ve 7/24 ulaşılır olmanız gerekiyor.

Toplantılarınız oluyor, ders gözlemleri, aday veli görüşmeleri, öğretmenlerle birebir görüşmeler, zümre başkanlarıyla, bölümlerle toplantılar, okul içinde yaptığımız ‘walk through’ dediğimiz anlık geziler/görüşmeler, bazen bir çalışanımın yanına gidip çay/kahve içmek bile benim için rutinimin bir parçası, herkesi ayağıma beklemek değil, yani onların yanına gitmek benim için çok önemli. Çocuklarla yapılan, çocukların etkinliklerine katılmak çok önemli. Onlarla birebir yapılan etkinlikler.

Pandemiden önce bir öğrencime benimle bir yarım günü birlikte geçirmesini istemiştim. Müthiş bir deneyimdi benim için. Ve yarım gün boyunca benim gölgem olarak kaldı. Ve onunla bir yarım günü yaşadık. Bir rutin olarak çok keyifliydi. Bu tarz şeyler de yöneticilere ve öğretmenlere çok iyi gelebiliyor.

Salgın sürecinde yöneticilik nasıl gidiyor? Sizce öğretmenler salgında bir anda kucaklarında buldukları bu süreci iyi yönetiyorlar mı?

Salgın sürecinde yöneticilik çok zor gidiyor. Yani çok yorucu. 7/24’ü gerçekten yorgun ve uykusuz bir şekilde geçiyoruz. Uzaktan olmak çok kötü. Mekândan bağımsız olmak kalmak çok kötü. Mekân olduğu zaman, herkes bir arada olduğunda çok rahat ulaşabiliyorsunuz, süreçleri çok hızlı işletebiliyorsunuz ama uzaktan olduğunuzda o süreçlerinizi işletmek çok zor oluyor. Sanki benim görmediğim bir şeyler oluyor, bitiyor ve benim haberim yokmuş gibi hissediyorum. O çok yorucu.

Kimi zaman derslere, gözlemlere girmeye çalıştım. Kimi zaman işte öğretmenlerimle birebir görüşmeler, topluluklarla birebir görüşmeler çalıştım. Mümkün olduğunca gün içindeki vaktimi öğretmenlerime, öğrencilerime ve çalışanlarıma ayırmaya çalıştım. Tabi burada, biz birden fazla okul olduğumuz için okullar arasındaki koordinasyon da çok önemli olduğu için, okullar arasındaki koordinasyona da çok fazla vakit ayırdık. Bu da çok yorucu oldu.

Evet, yani eğer öğretmenlerin hazırbulunuşluğu yeterliyse ve gelişime/dönüşüme açıksa, becerileri belli bir düzeydeyse, bu acil durumları çok iyi yönetebiliyorlar. Sadece ilk zaman çok yoruluyorlar. Ve büyük bir inançla yapıyorlar. Bu tarz durumlarda, bir aydan sonra biraz motivasyon ve moral anlamında biraz desteklemek gerekiyor. Hani belli bir zamandan sonra diyelim. O süreçte belli mekanizmaları harekete geçirmek, onları dinlemek, onlarla birlikte olmak çok önemli. Sorunlarını anlamaya çalışmak, çözemiyorsanız bile onlara zaman ayırmanız çok önemli. Açıkçası beni en çok zorlayan kısım bu oldu.

Salgın öğrencilerin dünyasında ne gibi izler bırakıyor? Gözlemleme şansınız oldu mu?

Gerçekten psikolojik anlamda da ileride onları zorlayacak diye düşünüyorum. Sosyal mesafe kavramı bir kere çocukların hayatına girdi. Çocuklar çok dokunmak, çok sarılmak ve çok bir arada bulunmak istiyorlar. Çocukların bu ihtiyaçları var mesela. Bu konuda, mesela geçen gün okuldaydım. İki öğrencim eşyalarını almak için ziyarete gelmiş. Hani böyle bana sarılmamak için kendilerini zor tuttular. Ben de aynı şekilde. Bu gerçekten bizi çok üzecek gibi. Yeni bir COVID Nesli oluşacak gibi diye düşünüyorum. Bu tarihe geçecek bence.

Olumlu taraftan bakmak gerekirse, çocukların öz denetim becerilerinin çok geliştiğini, dijital becerilerinin çok geliştiğini gözlemliyorum. Öğrencilerin biraz daha kendi kendilerine öğrenmeye, kendi başının çaresine bakma anlamında, özellikle küçük yaş grubu çok gelişti. Dijital becerileri çok iyi düzeye geldi. Dolayısıyla bu anlamda da avantajlı görüyorum. Yeni kitabı artık okursanız, Uzaktan Eğitim Ş@rt kitabında bunu çok detaylı anlatıyoruz.    

Bu süreçte öğretmen/veli ve öğrencilere neler tavsiye edersiniz?

Öğrenciyi iyi takip edebilmek için okul ve veli iş birliğinin çok iyi olması gerekiyor. Bu anlamda okullara velileriyle sıkı bir iş birliği içerisine girmelerini tavsiye ediyorum. Velilere okullarına güvenmelerini, öğretmenlerinin moral ve motivasyonlarını desteklemelerini öneriyorum. Çocuklarını pek çok konuda takip etmeleri önemli ancak her şeyi de onlar için yapmamaları, biraz onlara bir alan tanımaları; sonuçta çocukların da kendi öğrenme ortamını çok fazla işgal etmemeleri konusunu da velilere öneriyorum. Alan vermenin yanı sıra da bir yandan da çocuklar ne yapıyorlar ne ediyorlar diye de bir nokta da takip etmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sonuçta dijital dünyada korunmasızlar. Bu anlamda da onlara belli bir bilinç kazandırana kadar yardımcı olmaları, takip etmeleri, çeşitli mekanizmalardan bu anlamda yararlanarak onların güvenli dijital hayatları olması noktasında destek olmalarını bekliyorum. 

Eklemek istediğiniz bir şey var mı Burcu hocam?

Eklemek istediğim bir şey yok. Yani gerçekten sorularınız çok detaylıydı. Ve elimden geldiğince hepsini cevaplamaya çalıştım. Çok teşekkürler Fatih Hocam. Bol şans diliyorum. Teşekkür ediyorum böyle bir fırsat için. 

Teşekkür ederim Burcu hocam. Umarız sizi yoğun soru bombardımanı altında canınızı sıkmadık. Ben ve benim gibi birçok kişi siz Burcu Aybat hakkında merak ettiği noktaları cevaplandırdınız. Umarım röportajımız eğitim, öğretmenlik, yöneticilik ve ülkenin geleceği üzerine çalışan, çalışmayı düşünen genç beyinlere bir ışık olur.

Verdiğiniz bilgiler ve sonu gelmez sorularımıza cevap verme sabrını gösterdiğiniz için tekrar teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz efendim. Bu vesile ile 3 kıymetli rehber kitaplarınızı öğretmen, veli ve eğitime, yönetime, girişimciliğe ve inovasyona kafa yoranlara şiddetle tavsiye ederiz. Sağlıcakla kalın.

Not: Burcu Aybat Hocamla yaptığımız röportaj diğer röportajlarımıza nazaran daha uzun olduğu için ay içine yayıp 4 bölümde yayınladık. Röportajın tamamını Ağustos ayı boyunca blogda yayınlanmış olduk.